Sınırlı Kaynaklardan Sınırsız Hayallere "Katlamalı Büyüme Stratejisi"
İnsanoğlu gençliğinden gelen fikirleri sever ve bu fikirler zamanla alışkanlığa dönüşür. Alışkanlığa dönüşmesi, insanın doğruyu bulmasını ve değişimi yakalamasını engeller. Bu süreç kurumlar için de genellikle böyle devam eder. Organizasyonlar zaman içinde edindikleri alışkanlıklar nedeniyle gerçeği göremezler. Bu durum bazen egoya, bazen yılgınlığa ve bazen de büyüklük kibri ile kaprise dönüşür. Soru şu: Büyümeye mi yoksa değişime mi cevap vermeliyiz? Büyümek için büyümek, kanserli bir hücrenin ideolojisidir. Elbette buradaki sır, değişimdir; coşkuyla, istekle ve her kademesinde emekle gelen değişim… Ve bu değişimin önünde kimse duramaz. Herkes topa bakarken siz sahaya, yani o alana odaklanmalısınız. Herkes topa odaklanmışken siz topun gideceği yere bakmalısınız. Görünmeyene odaklanmak, değişimin olmazsa olmaz ilk şartıdır. Olay kutunun içinde düşünmek, kutunun dışında düşünmek veya hiç kutu olmadığını düşünmek değildir. Eğer hiçbir şeyiniz olmadığını düşünürseniz sizi sınırlayan bütün etkenlerde kurtulup değişime ve yeniliğe başlayabilirsiniz.
Bu, sadece nasıl yapılacağını bilmek yerine yapmak ve harekete geçmekle ilgilidir. Sürekli değişmek ve hayatta kalmakla ilgilidir. Herkes topa baktığında, siz topun nereye gidebileceğine bakmalısınız. Sorun kutunun içinde düşünmek ya da kutunun dışında düşünmek veya kutunun olmadığını düşünmek değildir. Eğer hiçbir şey yoksa, sıfırdan düşünmeye başlayabilirsiniz.
Aristoteles şöyle demiştir: "Sürekli yaptığımız şeyleriz. Dolayısıyla mükemmellik, bir eylem değil, bir alışkanlıktır." Değişimi kucaklamalısınız, onun karşısında harekete geçmelisiniz. Deneyimlerinizi, oldukları anda ve amaçlı bir şekilde tanımlamalısınız. Bilginizi kullanmalısınız, çünkü bilgi güçtür ve tekrar tekrar kullanılan güç, katlamalı büyümeye yol açar.
EXPONENTIAL GROWTH STRATEGY “From limited Resources” to Unlimited Dream.
If you have zero expectations from others, you can create a winning mindset. It doesn’t matter what the results are; you are always a winner when you have nothing to lose. Yes, you are responsible for your success. It is no fault of your family, the government,or the economy. You don’t have the right to blame someone else for decisions made in your life. It's all about doing and acting instead of knowing how to do and act. It's about changing constantly and surviving. when everybody look at the ball,you need to look where the ball could be going. It's not about thinking inside the box or thinking outside the box or thinking there is no box. If there's nothing, you can start to think from zero
Görmek için gözlerinizi kapatmalısınız. Gözlerinizi kapattığınızda, hayal ettiklerinizi daha net görürsünüz. Gözlerinizi kapalı tutun, kendinize hayal kurmak için izin verin ve gözünüz kapalıyken bu hayallere nasıl ulaşacağınızı canlandırın. Bu etkinlik içinizdeki engelleri kırma potansiyeline sahiptir. Hayat amacınızı, en büyük nedeninizi bulmak için (Örneğin, bu hayali neden gerçekleştirmek istiyorsunuz?) sürekli hayalini kurun ve hayalinizi yazın, tekrar tekrar her aklınıza geldiğinde, ta ki gerçekleşinceye kadar yazın ve hayal edin... Yazmak, bilinçaltınızı zamanla bilinciniz ile birleştirir. Her gün girdiler, süreçler, çıktılar ile birlikte bunların geri ve ileri beslemesini, elemanları ve bu elemanlar arasındaki ilişkileri ve hayalinizi etkileyen dışsal kısıtları yani şartları yazın. Yazdıkça önünüzdeki engelleri daha net görecek ve bu minvalde hayallerinize ulaşmak için alternatif yollar belirleyeceksiniz. Tıpkı bir ağacın suya ihtiyacı olduğu gibi sizin de mevsim geçişleri sürecinde iyi bir bakıma ihtiyacınız var. Farkındalık arttıkça etki alanınız, kendinize güveniniz ve hayallerinize ulaşma, gelecekle ilgili inancınız daha güçlü olacaktır.
Bazı insanlar için mutluluk sadece ahlaki değerlerden oluşur; diğerleri için lüks bir hayat, pahalı bir araba, güzel bir eş veya daha fazla para gibi nesnelerden oluşabilir. Araçlar amaca dönüştüğü müddetçe, araçların sağladığı mutluluk, amaca ulaşıldığında yok olur. Uçları araçlara bağladığınızda, amaçtan saparsınız. Nitekim kişi ürettiğinde, paylaştığında ve başkalarına faydalı olduğunda mutlu olur. Hz. İbrahim (a.s) “Mutluluk; çalışmak, kazanmak ve kazanılanı başkalarıyla paylaşmaktır.” diyor.
Güçlü olmak ne demek? Güç göstergesi nedir? Yeni başlayanlar için şunu söylemek gerek; bu, birinin üzerine gücünü göstermekten veya insanları kendi isteğine zorlamaktan çok ötesindedir. Tabii ki güç göstererek insanlara istediğini yaptırabilirsin ama gerçek güç denilen kaba güç, yüksek mevkii veya otorite değildir. Bu “etkili olmak”la ilgilidir. Güçsüzlüğün güç bulmuş hâlidir. Hukuksuzluktur. Hukukun güçlü olmadığı yerde gücün hukuku başlar, bu da zulmün ta kendisidir. Gerçek güç ve gerçek liderlik; güçlü olmak değil, güçlü kılmaktır.
Güçlü olmayı sağlayan otoriter bir mevki veya emir komuta zincirinde yüksek bir mertebeden fazlası var. Gerçek şu ki emir komuta zincirinde yüksek bir mevkide olmak etkili olacağınızın teminatı değildir, diğer yandan böyle bir mevkiye sahip olmamanız etkili olamayacağınız anlamına da gelmez.
Üniversite son sınıftayken sektörel sunumlar yapmak üzere profesyoneller okulumuza geliyordu. Hepimiz okulu bitirecek olmanın sevincini yaşıyorduk. Okulun son aylarıydı. Sunuma gelen profesyonel bir yöneticinin sunumun sonundaki şu ifadeleri aklımdan çıkmıyor: “İşsizler ordusuna katılmaya hazır olun, esas hayat şimdi başlıyor.” Çok sonraları anladık ki en gerçekçi sunum bu olmuş. Bilgisizlikten daha kötü olanı bilmek ister misiniz? Bir şeyleri bilmek ve hiçbir şey yapmamaktır. Bu, bilgi ile ilgili tüm fikirleri anlamsız kılar. Bu da eylemi bilgi kadar önemi kılandır. Sizinle gelmiş geçmiş en büyük düşünürlerin ortak noktasına bakalım: Onlar oturup, kollarını kucaklarında bağlamadılar. Bir şey biliyorsan, bu bilgiyle bir şey yapmalısın. Gücü ararken unutulmaması gereken unsur, insanların yapılanı gördükleridir. Eğer hiçbir şey yapmazsanız insanları etkileyemezsiniz. Sadece doğru yolu bilmek yeterli değildir, o yoldan yürümek gerekir. İnsanları etkilemenin en bilinen şekli, insanların istenen bir şeyi yapmalarına teşvik edilmesidir fakat sorun şu: Onlar kendilerinden ne istendiğini bilmezlerse ne yapabilirler? Bunun kısaca tanımı, bireysel ya da kurumsal olsun, hedef kopukluğudur. Doğru yolda eğri giderseniz veya eğri yolda doğru giderseniz asla hedefe varamazsınız. Bu nedenle eylem, güç arayışı içinde en önemli olgudur. Bu sesli hitabet olabilir, özellikle sergilenen davranışlar veya dikkat çeken hareketler, ama her hâlükârda bir şey yapmalısınız. Kafanızı bilgilerle doldurduysanız, bu bilgiyi pratiğe dökmelisiniz, öğrendiklerinizi uygulamalısınız. Sadece eyleme geçerek güçlü olma yolunda ilerleyebilirsiniz.
Bilgisizlikten daha kötü olanı bilmek ister misiniz? Bir şeyleri bilmek ve hiçbir şey yapmamaktır. Bu, bilgi ile ilgili tüm fikirleri anlamsız kılar. Bu da eylemi bilgi kadar önemi kılandır. Sizinle gelmiş geçmiş en büyük düşünürlerin ortak noktasına bakalım: Onlar oturup, kollarını kucaklarında bağlamadılar. Bir şey biliyorsan, bu bilgiyle bir şey yapmalısın. Gücü ararken unutulmaması gereken unsur, insanların yapılanı gördükleridir. Eğer hiçbir şey yapmazsanız insanları etkileyemezsiniz. Sadece doğru yolu bilmek yeterli değildir, o yoldan yürümek gerekir. İnsanları etkilemenin en bilinen şekli, insanların istenen bir şeyi yapmalarına teşvik edilmesidir fakat sorun şu: Onlar kendilerinden ne istendiğini bilmezlerse ne yapabilirler? Bunun kısaca tanımı, bireysel ya da kurumsal olsun, hedef kopukluğudur. Doğru yolda eğri giderseniz veya eğri yolda doğru giderseniz asla hedefe varamazsınız.
Bu nedenle eylem, güç arayışı içinde en önemli olgudur. Bu sesli hitabet olabilir, özellikle sergilenen davranışlar veya dikkat çeken hareketler, ama her hâlükârda bir şey yapmalısınız. Kafanızı bilgilerle doldurduysanız, bu bilgiyi pratiğe dökmelisiniz, öğrendiklerinizi uygulamalısınız. Sadece eyleme geçerek güçlü olma yolunda ilerleyebilirsiniz.
Dünyada en güçlü insanlar öğrenmeyi ve uygulamayı alışkanlık hâline getirmiş olan insanlardır. Bu kişiler öğrenmeyi ve öğrendiklerini uygulamayı öyle bir alışkanlık hâline getirmişlerdir ki bu, onların doğasına dönüşmüştür. İsteyen herkes bu seviyeye ulaşabilir. Bilgi edinmek ve bilgileri uygulamakla birlikte gerçek gücün nasıl geliştiğini görebiliyoruz. Sonrasında bu standartlara göre yaşamak, insana her girişiminde bu mükemmelleşme alışkanlığını geliştirmede yardımcı olur. Bizi diğer insanlardan ayıracak olan şey, doğrusunu bilmek ve bunu uygulamaktır. Mükemmelleşme alışkanlığını edinmek, beraberinde gelişmek için her fırsatı kullanmayı getirir, bir öncekinden daha iyisini yapmak isteriz. Bilgi, yeterince bilmediğiniz düşüncesini ve buna bağlı olarak sürekli daha fazla bilgi edinme arzusunu beraberinde getirir. Karşılaştığınız her görevi bir öncekinden daha iyisini yapma fırsatı olarak görmeye başladığınızda farkında olmadan hayatınızın her alanında fayda sağlayacak bir mükemmelleşme alışkanlığı edinirsiniz.
Bilgi, eylem ve istikrar mükemmelleşmeye giden yolun tarifidir. Mükemmelleşmeyi alışkanlık edindiğinizde büyük güç ve etkinlik sahibi olursunuz. Unutmayın ki güç, insanları itip kakmak veya istediklerinizi yapmaya zorlamak değildir. Güç, insanları incelikle etkilemektir. İnsanlar sizi yaptığınız işlerdeki mükemmelliğinizle tanıdığında isteklerinizi yerine getirirler, hatta bunu açıkça rica etmeniz bile gerekmez.
İnsanlar hayatları boyunca birçok iyi veya kötü tecrübe edinirler. Gerçek şu ki ömrümüz şu ana kadar edindiğimiz tecrübelerden oluşan bir zincirdir. Ek olarak unutmak istediğimiz tecrübelerden bile birçok fayda sağlayabiliriz. Gerçek içsel güç edinme yolunda tecrübelere, öğrenme fırsatları veya ders alınacak anılar olarak bakılmalı ve bu hayatı gözden geçirme sürecini, işe yarayanları ve yaramayanları görme ve gelecekte benzer durumlarla karşılaşıldığında doğru kararları verebilme olanağı olarak görmeliyiz.
Günümüz toplumu bizi öyle programladı ki hayata bakış açımız edindiğimiz tecrübeleri, çoğunlukla olumsuzluklar, endişeler ve pişmanlıklar çerçevesinden değerlendirmemize neden oluyor ve olumluları ve güven verenleri görmezden geliyoruz. Gücü sarsan bir şey varsa o da insanın kendi yeteneklerine olan güvenini kaybetmesidir. Hangi yolun takip edilmesi gerektiğini bilmemek, insanların güçsüz hissetmelerine neden olabilir; rüzgârda savrulan bir yaprağa dönüşür insan. Eğer kötü tecrübeler edindiyseniz ve bunlar öz güveninizi sarstıysa o zaman şimdi biraz yavaş gidip bunları başka bir bakış açısından görmeye çalışmalısınız.
Hayatın kendisi risktir. Her gün farkında bile olmadan yaptığımız bir sürü hareket, örneğin banyo yapmak, merdivenlerden inmek, telefon açmak veya kahvaltı etmek, bir sürü risk içerir. Peki o hâlde neden ümit edildiği gibi çıkarsa hayatınızı daha iyiye götürecek işlerde risk almayasınız? İnsanın konfor alanından çıkmaması ve özgürce hareket etmemesi, en iyi ihtimalde sıradanlaşmayı beraberinde getirme tehlikesi barındırır. Konfor alanınız dışındaki büyüme fırsatları, sadece yeni şeyler denemeye karşı fazla kayıtsız olduğunuz için heba olup gidiyor. O kadar konfora alışmışsınızdır ki en küçük heyecanı bile kontrol edemiyorsunuzdur artık.
Evet, bu güçsüz olmanın yollarından biridir. Risk hayatın bir parçasıdır ve bu nedenle her gün bir çeşit risk alırız, örneğin araba kullanırız veya yolda yürürüz, bu eylemler bir sürü hayatı tehdit eden riskler barındırırlar. Böyle düşündüğünüzde risk alacak kadar cesaretiniz olmadığı için yerinde saymak çok da akıllıca bir hareket değil. Siz zaten her gün sadece yaşamınızı sürdürmek için bir sürü risk alıyorsunuz, neden hayatınızı temelden iyileştirecek bir riski almayasınız ki? Dünyanın en güçlü insanları, ister ticaret dünyasında olsun ister siyasette veya sanat dünyasında, hepsi risk alan kişilerdir. Bu insanlar risk almakta çok cesurdurlar. Birçok zaman olduğumuz yerle olabileceğimiz yer arasındaki farkı, o an korku teri atmamıza neden olan ama gelecekte inanılmaz getirisi olacak bir adımı atıp atmamamız oluşturur.
Eğer ardında yatan fikir gerçek güce kavuşturacaksa o zaman o riski almaya değer. Bu borsada riskli bir planı takip etmek, riskli bir kariyer adımı atmak veya cebinizi tamamen boşaltma veya aksi takdirde doldurma fırsatı sunan son derece riskli bir proje olabilir. Evet, bu riski alın. Nelerin ters gidebileceğine odaklanmayın.
Kendinize, her şey yolunda giderse ne kadar büyük bir ödül beklediğinizi hatırlatın. Olumlu yanlarını ve olumsuz yanlarını tartın ve olumlu yanları ağır basıyorsa bu işe girmeniz için bir işarettir.
Kararlılık, istenen neticeye ulaşmak için gerekli olan gayreti göstermektir. Bu birçok şekilde görülebilir; örneğin bir toplantıya katılmak, yeni bir işe girişmek veya bir işi bitirmek ve sürdürmek olabilir. Vizyonunuz (amacınız) ile gerçek (mevcut durum) arasında karar verirsiniz. Bu, hayali gerçeğe dönüştürecek yoldur. Karar kasları kullandıkça güçlenir.
Kararlılık sözlerin ötesindedir. Siz kararlılığınızı ifade etmek için sözleri kullanabilirsiniz ama kararlılık göstermek için harekete geçmeniz gerekir. Buna odaklanılırsa kararlılık, “bir şeyleri yapmayı düşünmekten” fazlasına yol açar. Örneğin, bir kitabı yazma fikriyle boğuşurken birçok farklı düşünce belirebilir kafanızda: “Bunu yapabilir miyim?”, “Bunun yerine başka bir şeyler mi yapsam?” Kitabı yazmaya karar verdikten ve kapsamını belirlemek için araştırmalara başladıktan sonra duygu sellerinin içinden geçer insan ve nihayet tüm gönlüyle kitabı yazmak için gerekli olan her şeyi yapacağını anlar. Bundan sonra gerçekten kitabı yazmaya başlayarak “harekete” geçer. Yani karar, eyleme dönüşür. Şimdi beynin arkasında sürüp giden olumsuz düşünceleri alt etmek gerekir: “Bu kitabı yayınlayacak param var mı?”, “Bu kitap ya kimsenin umurunda olmazsa?”, “Başka şeyler mi yapmalı?” Amaçlanan hedefe dair net bir zihin yapısına ulaşılırsa bunu gerçekleştirmek için yola koyulabilir insan. Bu, kararlılıkla gelen güçtür
Sorumlu olmak çok harika bir şeydir çünkü kaderimizi kendi ellerimize alabilmemizi sağlar. Sorumluluk sahibi olmak; yetki, kontrol veya güç sınırları içinde sorumlu veya yetkili olmak anlamına gelir. Kendin için sorumluluk almak ürkütücü olabilir ama aynı şekilde güç de verir. İşler pek de harika gitmediği zamanlarda başkalarını suçlamak dünyanın en kolay şeyidir. Birini ve bir şeyi suçlayabilmek veya kontrolün dışında olan koşullara suçu atmak oldukça konforludur.
Hepimiz bunu hayatımızda bir iki kere kullanmışızdır. Aslında birini veya kontrolümüz dışındaki olayları suçlamak, endişeye veya üzüntüye verilen doğal bir tepkidir. Hayatın bazen adaletsiz olabildiği doğrudur ve bazı olaylar kontrolümüz dışına çıkabilir. Bir şeyleri neden yapamayacağınıza veya olmak istediğiniz yerde neden olamayacağınıza dair sebepler bitmek tükenmek bilmez. Her zaman engellerle karşılaşacağız. Bahane bulmak kolay. Bardağı kırıyoruz, “Bardak kırıldı.” diyoruz. Kaza yapıyoruz, “Kaza oldu.” diyoruz. Hep sorumluluğu bir başkasına atıyoruz. Oysa her şey sorumluluk aldığımız andan itibaren değişmeye başlar.
Kontrolünüz dışında olanlara odaklanırsanız bu sizi sadece tıkanmış, yılgın ve çaresiz hissettirir. Kontrol dışında gelişen olaylar ve başka insanlar sizi hedeflerinize ulaşmaktan alıkoyabilir tabii ki, bazı şeyleri idrak ile anlayabileceğiniz sözünde büyük oranda doğruluk vardır. “Sorumluluk” kelimesi bir kişinin kendi yetki, yönetim veya güç alanı içinde yükümlü olduğunu ifade eder. Bunu kontrolümüz dışında olan olaylar için sorumlu olmadığımız, sadece kendi yetki, yönetim veya güç alanımız içinde bulunanlardan sorumlu olduğumuz şeklinde de anlayabiliriz. Ya doğru gitmeyen işleri düşünüp yerinebiliriz ya da hayatımızın sorumluluğunu üstlenir ve mevcut koşullarda yapılabileceklerin en doğrusunu yaparız.
Enerji, kütle çarpı hızın karesidir, yani kısaca hareket etme kabiliyeti veya kapasitesidir. Böylece enerji işleri halletmek için kaynakların kullanımı açısından çok önemlidir. Bu bağlamda enerji illa karbonhidratların veya belirli besinlerin sunduğu enerji değildir. Evet, harekete geçmek için gerekli olan enerjidir ama eğer hiçbir şeyi doğru yapamayan biri gibi hissediyorsanız bir kâse mısır gevreği yemek işinizi görmeyecektir. Bu nedenle enerjinizi yönetmek çok önemlidir. Enerjiniz içinizden gelirken, dışarıda olanlar içinizde olanların sağlığına etki eder. Bu nedenle içinize neyin işleyeceğine dikkat etmek çok önemlidir. Size negatif enerji veren insanların olduğunu düşünüyorsanız belki de onlardan uzak durmak iyi bir fikirdir. Enerjinizi korumak zorundasınız.
Fizik terminolojisinde güç ve enerji birbirleriyle ilişkilidirler, öyle ki enerji iş yapabilme kabiliyeti/kapasitesidir, güç ise iş yapma oranı veya zaman içinde harcanan enerjidir. Enerji herhangi bir şey yapabilmenizi sağlayan olgudur. Güç edinme yolunda, zihinsel enerjinize odaklanmalısınız. Zihinsel enerji, içinize işlemesine müsaade ettiklerinizin bir işlevidir. Etrafınızda olup biten olaylar negatiflerse ve siz içinize işlemesine izin verirseniz sabahları yataktan kalkmakta bile zorlanabilirsiniz. Enerjiniz bozulursa güçsüz olursunuz. Normal zamanlarda yaptığınız sıradan işler bile gözünüzde büyümeye başlar.
Sağlıklı bir zihin yapısından gelen enerjiyle en zor işleri bile insan yerine getirebilir. Enerjinizi koruyun. İçinizdeki sorunları düzeltemezseniz dışarıda da işlerin düzgün gitmesini sağlayamazsınız. Kötü enerji kaynağı olan dış etkilerden kendinizi muhafaza edin. Güç kazanma yolunda buna hiç ihtiyacınız yok.
İnsanın iradesini kontrol edebilmesi, bilinçaltı düzeyinde bile kendini kontrol edebilmesini sağlar, bu da gücü maksimuma çıkarır. Eğer biraz daha güçlü bir iradeniz olsa şu son kiloları da verirdiniz, sigarayı da bırakabilirdiniz. Beynini kontrol edebilen her şeyi kontrol eder. Kendinizi biraz daha kontrol edebilseniz nihayet her şeyi ertelemeyi bırakabilirdiniz, emekliliğiniz için para biriktirmeye başlayabilirdiniz, düzenli spor yapabilirdiniz ve sağlığa zararlı olan her şeyi bırakabilirdiniz.
Kendinizi biraz daha kontrol ederek ve her hevese veya “hisse” kapılmayarak ne kadar çok şey başarabilirdiniz. Her ufacık dürtüye tepki vermeyerek disiplin geliştirirsiniz ve bu da sizi iyi bir konuma getirir.
Kendini kontrol edebilme becerisi irade denen şeyin geliştirilmesini sağlar. İradenin en temel unsuru, uzun vadeli bir hedefe ulaşmak için şu an içinizden geleni bir yana bırakmaktır. İrade çoğu zaman kararlılık ve kontrol ile ilişkilendirilir, ayrıca birçok farklı bilişsel ve davranışsal özellikleri içerir. İrade, kısa vadede istediklerinizi uzun vadeli bir hedefe ulaşmak için bir kenara bırakmayı içerir. İrade, tutarlı bir çaba ve çoğu zaman önemli ölçüde duygusal ve bilişsel güçlerin sarf edilmesini gerektirir. Konu; dürtüleri bastırmak, cazip gelen isteklere karşı koymak ve kontrolü sağlamak için farklı stratejileri kullanmaktan ibarettir. Eğer arzularınızın kölesiyseniz size güçlü denmesi zor olur. İçten gelen gücü dışa yansıtmak, tutarlı biri olmayı ve özellikle de zaaflarınıza yenik düşmemeyi gerektirir. Her şey zihinde olup biter. Her akşam sigara içmek zorunda değilsiniz. Aslında her zaman yapmak “istemediğiniz” şeyleri yapmamayı tercih edebilirsiniz.
Esasen bütün toplumlarda saygı karşılıklıdır. Biz sadece başkalarını saydığımız kadar saygı görürüz ve o kadar özgürleşiriz. Biz insanlara saygı duymadığımızda onların karşılık olarak bize saygısızlık etmiyor olmaları, bize saygı duydukları anlamına gelmez. Bu durumda en iyi ihtimalle bizden korkarlar ve bizi saymazlar. Hepimiz sayılmak isteriz, kim olursak olalım. Ancak kendine saygı duymuyorsan başkalarına saygı duymak çok zor olur. Daha önce söylendiği gibi, “Kendini sevmezsen başkalarını sevemezsin.” Şimdi buna bir bakalım... Başkalarına göstermek istediğiniz ve başkalarının size göstermelerini istediğiniz saygıyı kendinize nasıl duyabilirsiniz?
Eğer kendinizi sevmezseniz veya kendinizden hoşlanmazsanız kendinize saygı da duymazsınız, o zaman hayatınızda çektiğiniz her acı için başkalarını suçlamaya başlarsınız ve nihayetinde öfkeli, bezgin ve depresif bir insan olursunuz. Öz saygıyı geliştirmeye yardımcı yöntemler: • Kendinizi sevin ve çok kıymet verin. • Kendinizle ilgili kötü konuşmayın. • Sadece birilerinin onayını veya dostluğunu kazanmak için olmadığınız veya yapmak istemediğiniz bir şeye kendinizi zorlamayın. • Ahlaki ve manevi değerlerinizi ihmal etmeyin. • Başka insanların görüşlerinin sizi kontrol etmesine izin vermeyin. • Duygularınızı kontrol edin. • Bilginizi artırın. • Sorumluluk alın. Yapmanız gereken şeyleri yapın. • Karşılaştığınız herkese sanki karşınızdaki dünyanın en kıymetli insanı gibi davranın. • Başkalarına saygı duyun. • Başkalarını affetmekte hızlı olun. • Karşılaştığınız insanlara nazik davranın. • Pozitif işler yapan insanlarla görüşün. • Yalan söylemeyin. Sürekli doğruları söylerseniz kendinize net bir zihin seti hediye edersiniz ki bu, paha biçilmezdir. • İyi kararlar alın. Eğer kendinize yeterince saygı duyarsanız başkalarının size saygı duymasına ihtiyaç duymazsınız. Bu doğal olarak kendiliğinden zaman içinde gelişir. Saygıyı hayatınızın merkezine alın.
Arkadaş edinmek ve insanları etkilemek için ilişki kurma becerilerimizi geliştirmemiz gerekir. Güç ve etki üzerine yıllarca süren bir araştırma, üstün sosyal becerilere sahip olan kişilerin, ortalama sosyal becerilere sahip olan kişilere nazaran çok daha etkili olduğunu göstermiştir. Etkili olmanın sizde olan bir özellik değil, başkalarının size verdiği bir yetki olduğunu kavrarsak bu bizim için çok daha anlamlı olur. Siz, insanlar size izin vermediği sürece onları etkileyemezsiniz. Böylece etkili olmak, önemli ölçüde, başka insanlarla sahip olduğunuz ilişkinin bir işlevidir. Etkili olmakla ilgili altın kural şudur: Etkilemek istediğiniz insanlar sizi tanırsa, severse, size saygı duyarsa ve güvenirse, o zaman çok daha başarılı olursunuz.
Tanıdığınız insanları etkilemek, tanımadığınız insanları etkilemekten çok daha kolaydır. Bu bağlamda tanınmak için elinizden geleni yapın. Sosyalleşme tüm dünyada en çok kullanılan tekniktir. Eğer sosyalleşmek doğanızda bulunan en güçlü yönünüz değilse o zaman belki de bu yönünüzü geliştirmelisinizdir. Sosyalleşmek dışa dönük insanlara çok kolay gelir ama içe dönük insanların durumu da çok kötü değildir. Bu sadece daha derine inmek zorunda olduğunuz veya doğanızda olmayan bir şeyi yapmak için daha çok çaba sarf etmek zorunda olduğunuz anlamına gelir. Bazen etkilemek istediğiniz bir insanla karşılaşırsınız ama istediğiniz kadar ilerleyemezsiniz çünkü o kişiyle aranızda frekans tutmamıştır. Çekim gücü çok önemlidir ve sevmek denilen eylemin psikolojisinde önemli bir yere sahiptir. Sevdiğimiz insanlara evet dememiz, sevmediğimiz insanlara dememizden çok daha olasıdır, bu ilkel bir içgüdüdür. Bu nedenle arkadaşlar, hiç tanımadıkları insanlar için yapmayacakları birçok işi birbirleri için hallederler. Daha güçlü olmak amacıyla etkilemek istediğiniz insanlar tarafından sevilmek için elinizden geleni yapmalısınız.
Karakter, inanılırlık ve güvenilirlik; hepsi güvene etki eder. Karakter; cesaret, doğruluk, güvenilirlik ve benzer kişisel özellikler üzerine kuruludur. İnanılırlık; bilgi, bilgiye erişim, oynanan rol ve referanslar ile şekillenir. Güvenilirlik; öz güvenli davranışlardan, sürekli en üst düzey neticeler sunmaktan, doğru kararlar almaktan ve iyi bir muhakeme becerisinden türer. Hiçbirimiz sabit bir güç ve etkinlik ile doğmayız. Kim olursak olalım veya nasıl koşullar içine doğarsak doğalım, her insan kendi güç ve etkinlik seviyesini kendi oluşturabilir. Bunu yapmanın iyi bir yolu ilişki kurma ve sosyalleşme becerilerinizi geliştirmektir. Bu beceriler sizi iyi bir konumda tutarlar ve insanlarla veya olaylarla başa çıkmanız gerektiğinde size sağlam bir temel sunarlar.
Nereye bakarsak bakalım mükemmelliğe nasıl ulaşılacağımıza dair önerileri ve örnekleri her yerde bulabiliriz. Reklamlar bizi mükemmel bir cilde veya fit bir vücuda ulaştırabileceğini ifade eder. Kişisel gelişim kitapları, bazı gazete köşeleri ve bloglar, mükemmel evlilikler kurmak veya mükemmel işlere kavuşmak için bize yardımcı olabilecek sırları verdiklerini iddia ederler.
Mükemmellik çok kolay elde edilebilir gibi gözükse de aynı zamanda bir o kadar da zordur. Gazetelerin ve dergilerin ilk sayfaları cinayet ve savaş haberleri ile dolu. Çok sarsıcı bir şekilde bize dünyamızın mükemmel olmaktan çok uzak olduğu hatırlatılır. Bizler de mükemmel olmaktan oldukça uzağız. Belki yeterince uzun boylu değilizdir, belki yeterince iyi görünmüyoruzdur, yeterince zeki, yeterince eğitimli veya yeterince zengin de değilizdir. Her zaman daha iyi olmasını istediğimiz bir şey muhakkak vardır ve bunlardan ancak bazılarını gerçekleştirebiliriz. Bazılarını ise ne yaparsak yapalım değiştiremeyiz.
Mükemmellik çoğu zaman bir yanılgıdır veya en iyisini varsayan idealist bir konsepttir. Gerçekte hiçbir şey mükemmel değildir ve biz sadece kusurların üzerini örterek mükemmel görünmesini sağlarız. Eğer ki kusurlar giderilebilir kusurlarsa o zaman hemen işe koyulup onları gidermeliyiz. Peki ya giderilemezlerse? O zaman ne yapacağız? Kusurlarımızla mükemmel olduğumuzu kabul etmeli ve onlarla yaşamayı öğrenmeliyiz. Daima kusurlarımızın ortaya çıkma ihtimaline hazırlıklı olmalıyız. Kusurlarınızın sizi iyileştirmesine izin vermelisiniz. Kusurlarınızın başka insanlara ilham vermesine izin vermelisiniz. Bu yolculuğun bir ömür boyu süreceğini hatırlamalıyız. Kusurlarımız tarafından dönüştürülmeye izin vermeliyiz.
Pratikte bu, yetişkin bir insanın hayatında genellikle iş-yaşam dengesi olarak önümüze çıkar. Birçok insan için sağlıklı bir iş-yaşam dengesine ulaşmak imkânsız bir hedef gibi görünür. Çoğumuz ağır bir iş yüküne sahibiz; bir yandan ilişkilerimizi ve ailevi sorumluluklarımızı yerine getirmeye, bir yandan ilgi alanlarımıza zaman ayırmaya çalışıyoruz. Amerika’da dört kişiden biri “aşırı stresli” olduğunun söylenmesi şaşırtıcı değil. Bu hiç sağlıklı değil, muhtemelen dünyanın geri kalanı bu kapsamdadır. Yüce kitabımız bize, “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” der (Kamer, 49). Denge, hayatımızın farklı alanları arasında sağlıklı bir ilişki kurduğumuzda meydana gelir.
Ofiste ve evde “her şeyi halletme” çabası içinde stres seviyemizin zirve yaptığını ve üretkenliğimizi düşürdüğünü unutmak çok kolaydır. Stres konsantrasyonumuzu azaltır, bizi asabi ve depresif yapar ve özel ve iş ilişkilerimizi zedeleyebilir. Zaman içinde stres ayrıca bağışıklık sistemimizi zayıflatır ve bizi birçok hastalığa açık hâle getirir; bel ağrıları, soğuk algınlıkları ve kalp hastalıkları gibi. En yeni araştırmalar kronik stresin kalp krizi riskini ikiye katlayabildiğini gösteriyor. Bu istatistik tek başına tansiyonunuzu yükseltmeye yeter de artar bile.
Unutmamalı ki insanoğlu bu dünyada sonlu, sınırlı, bağlı, bağımlı ve ölümlüdür. Bizi canlandırması ve en iyisini vermemizi sağlamak için belirli ölçüde strese ihtiyacımız var. Stresi yönetmenin yolu bir tek sihirli sözcükte gizlidir: denge. Sağlıklı bir iş-yaşam dengesi kurmak, ulaşılabilir bir hedef olmasının yanı sıra çalışanlar ve işletmeler de bundan fayda sağlarlar. Stresten kurtulmak ve hayatta yeniden denge kurmak için şunları yapmakta fayda var: • Arada bir kendinizi dinleyin. • Hayır demesini öğrenin. • Kendinize ait muhakkak bir zamanınız olsun. • Kedinize gün içinde yönetebileceğiniz kadar görev belirleyin. • İş yerindeki zamanınızı verimli kullanın. • Esneklik isteyin. • Molalar verin. • Verimli iletişim kurun. • Kendinize ara vermeye izin verin. • Zaman zaman telefonunuzu ve interneti kapatın, geri çekilin ve rahatlayın. • Ev işlerini bölün ve yapın. • Fazla verici olmayın. • Destek isteyin. • Aktif olun. • Vücudunuza iyi davranın. • İhtiyacınız olsun veya olmasın yardım alın.
Paylaşmak hayattır. Hayat, başkalarına yardım ettikçe kolaylaşır, en temel insanlık gereksinimidir, insanları birbirlerine yakınlaştırır ve müşkül durumda olan bir insana iyilik edilmiş olunur. Zor zamanlarda yardım eden insanların hikâyeleri ilham verir. Örneğin ülkelerde büyük felaketler yaşandıktan sonra veya terör eyleminden, depremden sonra hayatın hızla normale dönmesine yardımcı olanlar hiç unutulmaz. Bazı insanlar başkalarına yardım etmek için kendilerini feda ederler. Örneğin şehirlerimizi koruyan polisler, yanan binalar içine koşarak giren itfaiyeciler ve toplumun iyiliği için kendi hayatlarını hiçe sayan askerler. Ancak başkalarına iyilik etmek bu tür büyük eylemlerle veya felaket zamanları ile sınırlı değildir. Herkes, her gün birine yardım edebilir ve tüm duyduklarınızın aksine, başkalarına yardım etmek özverili bir eylem olmak zorunda değildir. Başkalarına yardım etmenin kendinize de yardımı olabileceğini bilmek çok önemlidir. Dışarıya çıkıp başkalarına yardım etmek için daima motivasyonumuz olmalı. İyilik yapmak iyi hissettirir. Belki iyilik yapmanın en güzel tarafı ardından çok iyi hissetmenizdir. Başkalarına yardım etmek kendini iyi hissetmenin en güzel yoludur. Başka birinin yüzünde bir tebessüm veya mutluluk gözyaşları görmek, her şeyi yapmaya değer kılar.
Esasen kalp ile yapılırsa o kadar da basit olur. İyi bilinmek en iyi reklamdır. İnsanlar iyi şeyler yaptığınızı fark ederler. Bu belki yardım etmenizin nedeni değildir ama birileri hep sizi izler. En küçük hareket bile ardında çok büyük bir intiba bırakabilir. Kalpteki vatan sevgisi ve vicdan, iyiliğin ve merhametin merkezidir. Vatanlarının bir türküsü için canlarını feda eden halkı için “Bizi toprağa gömdüler fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı.” der Aliya İzzetbegoviç. Allah rahmet eylesin, Bosnalı şehitlerimize ve kardeşlerimize selam olsun.
Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi’sinde ülkesini sevmek ve vatan sevgisi üzerine çocuğun dedesinden dinlediği çok güzel bir hikâye vardır: Dedem diyor ki geçmiş zamanların birinde, bir han başka bir hanı tutsak almış. Bu han, tutsağına: “Eğer istersen benim kölem olarak yanımda kalır, uzun zaman yaşayabilirsin. İstemezsen en büyük arzunu yerine getirir, sonra da seni öldürürüm.” demiş. Tutsak han düşünüp cevap vermiş: “Köle olarak yaşamak istemiyorum, beni öldür daha iyi. Ancak öldürmeden önce benim vatanımdan herhangi bir çobanı buraya getirmeni istiyorum.” “Ne yapacaksın o çobanı?” “Ölmeden önce ondan bir türkü dinlemek istiyorum.” Dedem diyor ki işte böyle, vatanlarının bir türküsü için canlarını feda eden insanlar varmış. Böyle insanları görmeyi ne kadar isterdim! Vatanını seven insanlara dönüşebilirsek, Allah’ın izniyle ne kadar kaybedersek kaybedelim, köleliğe razı olmayan, topraklarımızın bir türküsünü dinlemek için bile canlarımızı feda eden halklarımız olacak. Dünyanın bu sevgiye ihtiyacı var. Bosna’da, Türkiye’de, dünyanın birçok coğrafyasında bu sevgi yeniden yeşerecektir.
Güzel gören, güzel düşünecek ve uzun soluklu hayatta yaşadıklarından lezzet alacaktır. Güzel görebilirseniz muhtemelen dünyadaki en şanslı insanlardan birisinizdir. Ancak dış görünüşünüz güçlü bir kişilik geliştirmeniz için yeterli değil. Hayatınızdaki tüm önemli anları belirlemek için gelişmesi gereken zihin yapınız ve çözümleme kabiliyetinizdir. İnsanların her zaman aklında kalacak itibarı bırakan kişiliğinizdir. Bunun önemini her zaman aklınızda tutun. Gerçekten güçlü kişi her şeyden önce karakterli ve bilgili olan kişidir.
İçinde yaşadığımız dünya, kendisini ve diğer insanları iyi anlayan kişiler için birçok ödül sunuyor ve en azından bize bu anlatılıyor. Medeniyetin doğuşundan önce dünyanın farklı yerlerinde bulunan filozoflar, her gün karşılaştığımız insanların doğasını anlamamızın değerine ilişkin anekdotlar ilettiler. İnsanlık tarihinin erken dönemlerinde yazılmış belgelerin çoğu, insanlara durup etraflarındaki insanları iyice okumalarını söyler. Bunun dışında birçok keşif, psikoloji biliminin bulunmasını ve kişisel algının derinliğine ve kendini tanımaya ilişkin araştırmaların düzenlenmesini bekledi.
Kişisel bütünlük ve içinde yatan güç, kendimizi ve diğer insanları anlama kabiliyetimizle belirlenen bir unsurdur. Kişisel zekâ, kişisel farkındalık ve büyümenin temellerini atmak, insanların kendilerini anlamaları ve tüm hayatları boyunca olmak istedikleri mükemmel insan olmak için iyi bir yoldur. Bu, birçok başka düşüncenin yanı sıra kişilik geliştirmeye de katkıda bulunur. Gerçek şu ki birçok insan doğru kişiliğin değerini ve gücünü önemsemez ve bu da çoğu zaman bunun üzerinde çalışmanın ne faydası olacağını sormalarına neden olur.
Yeni bir girişime kalkıştığınızda gireceğiniz alan ne kadar belirsiz veya yabancı olursa olsun, bunu büyük bir canlılıkla yaparsınız. Birden fazla yönde bu girişimin size risk almanız karşılığında kâr sağlamasını veya etki yaratmasınız beklersiniz. Hiç sayısız geceler, sabahlara kadar bıkmadan ve yorulmadan, sonunda istediğiniz gibi olmayan bir şey üzerinde çalışarak zaman geçirdiniz mi? Hiç verdikleri sözleri tutmayan insanlar yüzünden hayal kırıklığına uğradınız mı? Örneğin sosyal medya hesabınızdan insanların görüp beğeneceği ve paylaşacağını düşündüğünüz paylaşımda bulunup neticesinde öyle olmamasının üzüntüsünü yaşadınız mı? Bu soruların cevabı önemli ölçüde beklentilerinize bağlıdır. Şimdi konunun aslına gelelim: İnsanların sıfır beklentisi olduğunda sıfır hayal kırıklığı yaşadıklarına inanılır. Eğer öyleyse, bu güçlü bir düşünme biçimi edinmenin ve pozitif kalmanın bir yoludur. Herkesten sıfır beklentiniz olsaydı ne olurdu, bir düşünün.
Hayal kırıklığı yaratan şeyler aslında bizim çok koruyucu davrandığımız şeylerdir. Çoğu zaman hayal kırıklığı bir insana veya bir olaya karşı beslediğimiz umutların boşa çıkmasından kaynaklanır. Ne kadar büyük veya ne kadar küçük olursa olsun, istediğimiz şeylerin her zaman gerçekleşmeyeceğinin önemli bir olasılığı vardır. Bu, hayatın öngörülemez doğasının faktörüdür. Onun görevi bize ders vermektir ve işler düşündüğünüzden çok sık beklendiği gibi gitmez.
Her an kırılabilirsiniz. Bu demek oluyor ki hayal kırıklığına uğramanız için düşündüğünüzden çok yüksek bir risk vardır. Hayatın sabit bir doğru olmadığını unutmayın, her zaman inişler ve çıkışlar vardır. İnanılmaz getirileri olan harika bir plan yapabilirsiniz ama her şeyin hep plana göre gideceğinden yüzde yüz emin olamazsınız. Kader dedikleri şeyi çok iyi tanıyabilirsiniz ama bazen -hayır, düzeltiyorum, çoğu zaman- karşınıza çıkan beklediğiniz şey değildir. Bu, belki kulağa çok uç gibi gelebilir ama doğrusu budur. Beklentiler, gerçekte olanların keyfini çıkarmayı engelleyebilirler. Çoğu insan beklentilerin olmamasının hayatı sıkıcı kılacağını düşünür. Bu doğru değil. Beklentiler az çok geleceğe dair öngörülerdir. Beklentiler, anın sunduklarını kabul etmeme gerçeğinden türerler. Hepimiz mükemmel ama gerçek olmayan veya en azından şu an gerçekleşmemiş olan bir hayal içinde saklanmayı tercih ederiz. Gerçeği söylemek gerekirse beklentiler sizi mutlu edemez çünkü beklentiler olanların keyfini çıkarmanızı engeller. Bıkmadan yılmadan, gerçeğe dönüp dönüşmeyeceğini bilmediğiniz bir şeyler için çabalarsınız ve bu size ağıra mal olabilir. Her şeyden önce anı yaşamayı öğrenmek zorundasınız. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayı bırakın ve insanlardan bu kadar çok şey beklemeyin. Hedeflerinize ulaşmak için çalışın ama her zaman başarısız olmaya hazırlıklı olun ve olduğunuzda tekrar deneyin.
Çok yoğunsunuz. Hayat bazen o kadar stresli olabilir ki hayallerinizin peşine düşmenin o kadar da önemli olmadığını düşünmeye başlarsınız. Ödenmesi gereken faturalar, bakmakla yükümlü olduğunuz insanlar, kendi ihtiyaçlarınızı korumak, hedeflerinize ulaşmak, ev sahibinin sizi kapının önüne koyma tehlikesi karşısında hayalleriniz çok önemsiz görünmeye başlar.
Bazen yaşam mücadelesi içinde kendinizi yapayalnız hissettiğiniz anlar da olur. Belki şu an çalıştığınız işinizi sevmiyorsunuzdur ama o zaman sizi her sabah saat 8.00’de ofiste olmaya teşvik eden ne? Bu sorunun çok basit bir cevabı var: Zamanla çocukluk hayallerinizin aptalca ve ulaşılması olanaksız olduğuna inanmaya başladınız. Farklı kişiler size gerçekçi olmanızı söyledi ve siz, onlara uydunuz. Ama kendinizi dizginleyip, umudunuzu kesip, hayallerinizden vazgeçmeden önce hayalinizin peşine düşmek için milyonlarca nedeniniz olduğunu hatırlamalısınız. Sizi siz yapan hayallerinizdir. Bunlar kazara veya tesadüfen olmadı. Siz hayalinizsiniz, bu nedenle özlemlerinize ulaşmadan önce hiçbir zaman tam olarak kim olduğunuzun farkına varamazsınız. Bu hedefler arzuladığınız geleceğe doğru ilerlerken size anlam ve amaç verirler. Hayaller var olmanın anlamıdır, ilham kaynağıdır ve tozlu raflara kaldırılmamalıdır. Tek yapmanız gereken şey, her şey olması gerektiği gibi olacağı anlayışıyla odaklanmak ve ilerlemektir. Hayat kısa. Doğduğunuz andan bu dünyaya elveda diyene kadar geçen zaman, dışarıdan bakıldığında sonsuz gibi görünür. Ama dakikalar saatlere dönüşür, saatler de günlere. Göz açıp kapayana kadar her şey yok olabilir. Hayallerinize bağlı kalmanın en önemli sebebi, hayatın hayalleri göz ardı edemeyecek kadar kısa olmasıdır.
Apple’ın kurucusu Steve Jobs, hayatta en çok değer verdiği şeylerin sağlık gibi parayla satılmadığını ifade ederdi ve en değerli kaynağımızın zaman olduğuna sık sık vurgu yapardı. Dünyada gereğinden çok insan hayatını aynı yerde dolaşıp dururken geçirir, hayatın anlamının ne olduğunu düşünmez. Hayat, hayalleri kovalamaktır ve olmak istediğiniz insan olmaktır. Bunu sürekli olarak düşünmeli ve bu minvalde odaklanmalısınız. Dünyada belki yetmiş, seksen veya doksan yıl yaşayacaksınız; bu hayatta ne istediğinizi keşfetmek ve sonra buna ulaşmak için zaman çok dar. Kimse hayatının yarısını nefret ettiği bir işi yaparak harcayan insan olmak istemez. Kişi daima hayattan nasıl zevk alındığını öğrenen ve zamanını en iyi şekilde değerlendiren olmalıdır.
Virgin şirketinin kurucusu Richard Branson’a başarısının sırrı sorulduğunda başarısını ailesiyle olan sıkı bağlarına borçlu olduğunu söylüyor. Benzerini, Jeff Bezos ve diğer birçok başka varlıklı insan da belirtiyor. Sevgi dolu bir ailenin verdiği kuvvet, hiçbir zaman başarabileceğinizi düşünmediğiniz şeyleri başarmanıza yardımcı olabilir. Bu nedenle ailenizle olan bağın değerini bilmelisiniz ve dünyanın sonu gelene kadar onları sevmelisiniz. Her zaman sizi daha fazlasını zorlamaya itecek bir grup insan vardır, onlar bunu sizi sevdikleri ve düşündükleri için yaparlar. Aileniz her zaman ilk sırada gelmelidir çünkü onlar sizin için dünyadaki en önemli insanlardır.
Şunu hiçbir zaman unutmayın: Eğer onlar olmasaydı siz de şu an bulunduğunuz yerde olmayabilirdiniz. Onlara danışın ve her ne olursa olsun onları hiçbir zaman unutmayın. Tabii ki zor zamanlar da geçireceksiniz. Ama önemli olan şey; hayat arkadaşınızla, anne ve babanızla ve çocuklarınızla birlikte zorlukları aşmanız ve ailenizin devamlılığını sağlamanızdır. Bildiğimiz kadarıyla kendiniz için tasarladığınız yoldan yanlışlıkla saptığınızda sizi yeniden hizaya gelmeye çağıran da yine onlar olacaklardır. Onlar hiç kimse size doğruları söyle- miyorken doğruları söyleyenler olacaktır. Onları sevmelisiniz ve her zaman onların söylediklerine kulak verin.
Yakınlık güçtür. Olaylara, işlere, kişilere ne kadar yakınsanız o kadar güçlü olursunuz. Bu sebeple her seferinde yakın olmak için bir adım daha atın. Dünyada kalbinizden daha kıymetli bir şey yoktur, onu ne olursa olsun kaybetmeyin. Merhametinizi suistimal edenler olacak, sadece gülümseyin ve geçin. Bunların sizi kalpsizleştirmesine asla izin vermeyin. Sonra çok ihtiyacınız olacak kalbinize. Kalp ne kadar güçlüyse siz de o kadar güçlü olacaksınız. Bronnie Ware, eserinde ölüm döşeğindeki hastaların en büyük 5 pişmanlığını şöyle özetliyor: 1. “Keşke kendi hayatımı yaşama cesaretini gösterebilseydim...” 2. “Keşke o kadar çok çalışmasaydım...” 3. “Keşke duygularımı açıklama cesareti gösterebilseydim...” 4. “Keşke arkadaşlarımla daha fazla görüşseydim...” 5. “Keşke daha mutlu olmama izin verseydim...” Bu keşkeler hep seyirci olmanın bir sonucu. Ya seyirci olacaksın ya da oyuncu olacaksın. Bir kez oyuncu olmanın keyfini yakaladınız mı asla seyirci olmak istemezsiniz. İnsanların büyük çoğunluğu seyirci olmayı tercih ediyor. Seyretmek çok kolay ve risksiz. Oysa oynamak riskli ve zahmetli ama bir o kadar da zevkli. Aslolan oyuncu olmaktır.
Hayatım boyunca işlemci mimarisinden yeni yazılım dillerine kadar hep teknolojiyi yakından takip etmeye çalıştım. Bu minvalde Türkiye’de ilk dokunmatik el terminallerini ve ilk B2B’yi kullanan firmayız. O tarihlerde el terminali yazılımı konularında Türkiye’de bize hizmet edecek firma bulamayınca oturup donanımları test ettik ve terminal yazılımlarını kendi bünyemizde yazdık. Yine B2B yazılımımızı kendimiz yazdık. Bruce Lee kelimelerin sırrını şu şekilde ifade ediyor: “Kendiniz hakkında şaka bile olsa olumsuz konuşmayın. Vücudunuz farkı bilmiyor. Sözcükler enerjidir ve sizi büyüler, bu yüzden buna mantra denir.” Kendiniz hakkında konuşma şeklinizi değiştirirseniz hayatınızı değiştirebilirsiniz.
Her şey nasıl yapılacağını ve hareket edileceğini bilmek yerine yapmak ve harekete geçmekle ilgilidir. Sürekli değişmek ve hayatta kalmakla ilgilidir. Herkes topa odaklanmışken siz topun nereye gidebileceğine bakmalısınız. Olay, kutunun içinde düşünmekle, kutunun dışında düşünmekle ya da kutu olmadığını düşünmekle ilgili değil. Hiçbir şey yoksa sıfırdan düşünmeye başlayabilirsiniz.
“Tekrar tekrar yaptığımız şey biziz. O hâlde mükemmellik bir eylem değil, bir davranıştır.” -Aristoteles
Hayat karşısında hareket ederek değişimi kucaklamalısınız. Deneyimlerinizi gerçekleştiği anda ve amaçlı eylemlerle tanımlamanız gerekir. Bilginizi alıp kullanmalısınız çünkü bilgi güçtür ve tekrar tekrar kullanılan güç katlamalı büyümeye yol açar.